25 Ekim 2012 Perşembe

ÇOK ŞÜKÜR!

Çok şükür bayram tatili geldi de, rahat rahat sabah ders var la diye düşünmeden gün geçirmeye başladık. Dersler yoğun malum, aman yazım ziyan olmasın, staj yapayım dersleri güz dönemi hallederim dedim ve halt ettim. Sanki 1. sınıfta staj zorunluluğu var!

Neyse, alttan üsten ortaya karışık derslerim var, okul yoğun, çevre yoğun, aile tepemde, beklenti yoğun. Yoğun allah yoğun!

Şimdi şükür listesi oluşturmaya başlıyorum.

1) Tatil geldi.
2) 1 hafta okul yok
3) 1-2 dolayısıyla, hem sosyalleşebilecem hem ders çalışabilecem.
4) Annemin bugün bayramını kutlarken, sarıldım. Garip ama düzeldik gibi.
5) Şehir dışında okuyan, lise arkadaşlarım tek tek geldiler.
6) Bayram ziyareti faslını bugün en terbiyeli halimle yerine getirdim.
7) Yağızla olmayacağına karar verdim, ama hala ilgiliyiz birbirimizle.

Neyse efendim, bendeki durumlar bunlardı. Tatilde olmam, annemle düzelmem ve caaaaağnım arkadaşlarımın gelmesi harika.

Tüm blog dünyasının bayramı kutlu olsun. :)

24 Ekim 2012 Çarşamba

Pişmanlıkla vol 2


Annemle hala küs olmamdan kaynaklı yazılacak bu yazı. Henüz aklımda post konusu varken, malzeme de hazırken fırına süreyim dedim.

Annemle garip bir küslük içinde olduğumu birkaç post öncesinde belirtmiştim.Durum değişmedi, yani konuşuyoruz ama anne-kız gibi değil. Misal önceden kahve koy derken, demiyor. Kahve? dediğimde, ben alırım sonra diyor. O kadar kopuk.

Ailemin bayram tatilini şehir dışında geçirme gibi planları var. Babam vekalet verip, gitmeyi düşünüyordu. Sonra olmazmış sanırım, gitmediler. Normalde bugün gidilecekti. Bugün babamı arayıp, gidilecek mi, gitmeyelim. Siz de gitmeyin nolur dediğimde, gelince konuşuruz dedi. Öğleden sonra geldi, akşam yemeğinden sonra hadi gitmiyor muyuz? dedi. Gitmeyin nolur ya, ben gelmek istemiyorum dedim. Ve gidilmedi, annem gidiğ 2-3 gün kafasını dinlemek istiyor muhtemelen. Burda hastalarla uğraşmaktan çok yorulmuş belli, bir de ben evdeyim 7/24 kadın kaçacak yer arıyor belli ki. Annem babama gidelim diye bakarken, ben gitmeyiiiiiiiin diye acıtasyona başladım. Şimdilik gidilmiyor.

Ama yarın sabah gidilir mi bilmiyorum, konu bayram tatili değildi. Saptım pardon. Ama gidilmesin. Neyse, annemle küslük koyuyor, hani o bağırdığında ben bağırmasaydım, ama dediğini yapmasaydım böyle olmazdı belki diye de düşünüyorum. Annem inat, ben de inadım. Nereye kadar gidecek bilmiyorum.

Bu hafta 2 gün evde kalmadım. Salı akşamı döndüm eve babam nerde olduğumu filan sordu. Arkadaştaydım not toplarmaca dedim ama asıl sebep, aynı evin içinde küs olduğum biri olduğunda ev ruhumu daraltıyordu beni. Not toparlamak da avantajı oldu bu durumun.

Öyle yani. Üzgünüm, küs geçiyor günlerimiz. Mutsuzum.

Pişmanlıklar vol1

Dün bir blog arkadaşımla konuşurken, canımın sıkkın olduğunu sebeplerini açıklarken yani içimi dökerken yarın bana hatırlat da pişmanlıklarımı yazayım dedim. O da yazma, yaşaman gerekiyordu yaşadın, öyle düşün dedi.

Sonra ne mi oldu? Pişmanlığın alası!

İzah etmek gerekirse, ben bu blog arkadaşıma, hep dürüst oldum. Konuşmanın belli bir şekli yoktu, konudan konuya atlayabilme potansiyelim, uykuya düşkünlüğümle eş değer. Varın siz düşünün.

Amaa şöyle bir şey oldu dün gece. Bu arkadaş beni merak ediyordu, haliyle. Düşünsene, günlerce biriyle konuşuyorsun, adı hariç hiçbir bilgin yok. Nasıldır değildir, bilememek çok kötü kabul ediyorum. Ve ona da hak verdiğimi söyledim.

Sonra ben bir itiraf da bulundum, adım o değildi buydu diye. Benden şüphelendi, onu tanıdığıma ve işlettiğimi düşündü. Sonra da sildi beni facebookundan. Ben de delirdim, çünkü onu ben değil, o beni bulmuştu. O marmaranın bir ucundaydı, ben akdenizde. Nasıl olur da şüphelenirdi.

Ve mesaj attım. Sonra da kapattım facebookumu.

Dürüst olmak, birine güvenmek ağır geliyor bazen. Pişman ediyorlar.

Yazacağım pişmanlık bu değildi, ama attığı yorumlardan bir yanıt beklediğini düşündüm. Ve bu yanıtı hak ettiğini de hala düşünüyorum.
Ama çok sevgili ilk ve tek blog arkadaşım, kırıldım. Yargısız infaz yapılır yapılır da, bu kadar ağır mı yapılır. Üstelik masumken, yani; şüpheleneceği son kişi benken hüküm verilmesi ağrıma gitti.

Oysa ben ona çok kırılgan olabildiğimden bahsetmiştim, demek ben konudan konuya atlarken arada kaynamış.

Çilek teklifin çok caydırıycı ama mevsimi değil, bensiz ye.

Üzgünüm.

(Lütfen beni başka bir şey için pişman etme, anladın sen.)

21 Ekim 2012 Pazar

içimi dökesim değil kusasım var

Yağız muhabbeti yapmıcam bugün. Sadece sinirlerim çok bozuk. İçimi döküp defolup gidicem, belki bir nebze rahatlarım. Muamma ama yine de yazıcam.

Annemle birkaç gün önce bayağı gürültülü kavga ettik. Sonuç benim dediğim oldu ama, garip bir küslük var evde. Şöyleki: Annem benden bir şey rica etti, ben aşırı tepki verdim. Bundan nefret ettiğimi bile bile nasıl yapmamı istersin tarzı. O bana bağırdı ben ona, sonra ben odama kapandım. O da benden istediği şeyi yaptı.

Sonraki gün, uyandığımda sanırım evde yoktu. Hatırlamıyorum. Ama karşılaşmadık. Perşembe sinirim bozuk diye okulu ektim, tamamen keyfi. Ama sinirden evde kalmanın tadını bile çıkaramadım.

Dün, uyanır uyanmaz odamı darmaduman edip derse gittim koştur koştur. 8:10da uyanıp, 8:30da durakta olmak nedir bilir misin? Yüzün gözün şişi bırak, gözümü açamıyorum ki daha. Allahtan hoca biraz geçikti de, kendime gelmiş vaziyette girdim derse.

Öğlen dersim bitti, tekrar eve geldim deli gibi açım. Hemen bir şeyler atıştırdım, tekrar hazırlanmaya koyuldum bu sefer. Annem o ara eve geldi geri çıktı. Sonra ben gittim, alttan aldığım dersin devam zorunluğu yok ama derse girmeden de öğrenilmiyor ne yazık ki diye gitmiştim derse, ama ders iptal oldu. Hoca gelmedi. Ben de erken döndüm eve.

Yine açım haliyle, ne yemek vardı hatırlamıyorum ama sabah zeytinyağlı sarma yapılıyordu en sevdiğim yemek. O değildi, yarına yaptım dedi. Ben de kalktım tost yaptım yedim. Suratım 5 karış tabii, hani yemek de değil olay.

Bugün oldu, uyandığımda yine yok annem. kalktım kahvaltımı ettim. Odamı düzenledim filan. Bir ara geldi, çamaşırlarla ilgilendi. Sonra ben derse oturdum, kalktım. Sert bi' kahve yaptım kendime, romanıma koyuldum bu sefer de. Uyuyakalmışım okurken.

Uyandığımda annem evde yok, kardeşim dersten gelmiş, babam yemek bekliyor. Kardeşim annemi aradı, 10 dk sonra geliyorum demiş. Dolapta sarma tencerenin içine dizilmiş, annemin keyfini bekliyor. Ayrıca yeni güveç yapılmış. Patlıcan yemeklerini çok severim ama güveç tiksinç geliyor. Neyse bizimkilere hazırladım. Annem de geldi yedi. Ben yemeyince dikkat çektim.

Babam: Niye yemek yemiyorsun?
- Güveç sevmem ben.
Babam:  Bu kıza niye yemek yapmadın?
- Hanginize yemek yapacağımı şaşırdım ben. (annem)

Filtre kahve hazırladım, tost yaptım yanına. Geçtim yine odama. Kahvemi almak için mutfağa gittiğimde annemde ordaydı. Sarmayı yedirmiceksen niye yaptın pardon da? dedim. Sarmalar pişti, istersen ye dedi. Yok gerek yok yemicem dedim. Çektim gittim odama.

Muhabbetimiz bu, şu hayatta anneyle küslük kadar sarsan bir şey yok sanırım. Yemin ederim, son muhabbetten sonra banyoya kapatıp bi on dakika ağladım. Şimdi yine aklıma geliyor, yine ağlıyorum.
O adım atsın istiyorum, suçlu olduğum halde. Bakalım nereye kadar.

18 Ekim 2012 Perşembe

ÇIKMAZLARDAYIM.

Feci kötü durumdayım, bunalıma girdim giricem Can'ın beyninin etini yedim dün gece.

Sonra bu sabah o kadar halsiz hissiz uyandım ki, belki Canla konuşmamızın da etkisi vardır. Son postlarda bahsi geçen Yağız delikanlı için hissizleşmeye başladım. Ya da öyle olmasını istediğim için şu an klavyeye böyle basıyorum. Bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, yalnızlıktan artık sıkıldığım. Sevişmek değil de sevilmek istediğim.


15 Ekim 2012 Pazartesi

Çok mu?

Güzel aşk hikayelerini dinleyip, umut dolmaya ihtiyacım var. İmkansız gibi görünenleri özellikle. Ya da hiç ummazdım böyle.. olacağını diye başlayıp aşk dolu sözlerle bitirilen cümlelere.

Yani sözüm o ki, geçen postta bahsettiğim kişiye karşı önyargılarımı yıkmak istiyorum. Aslında istemiyorum, o değişsin niye ben değişim ki biri için? Değer mi? Değmediğini daha önce gördük. Ama neyse.

Sadece ilgilenmek yetmez, hissettirmek de gerekir. Bunu anlasın istiyorum. Çok mu?

12 Ekim 2012 Cuma

İnanılmaz ama gerçek HİSSEDİYORUM!




Birinden hiç etkilenmediğim kadar etkileniyorum ama çocuk ortam çocuğu. Ohhh kızlar gelsin gitsin. İlgileniyor, hatta bazen mesaj atmamasını istiyorum, o kadar çok ilgileniyor ama o kızlar konusundaki tavrı, daha doğrusu bir tavrı da yok ama ne yaşamak istediğini kestirebildiğimden ağzıma geleni saydırıyorum çocuğa. Elimde değil.

Çocuk tam ideallerimdeki gibi, yani hani herkesin gönlünde bi' beyaz atlı prensi vardır ya. Şöyle olsun böyle olsun vs.

Benim de beyaz atlı prens tarifim şuydu;

Kumral ya da buğday tenli olsun.
180+ mümkünse 185 olsun malumunuz topuklu giyinen türdenim. Boyum kısa değil.
İri yapılı olsun. -zayıf bir insan olmadığımdan zayıf bir erkeğin de hayali kurmadım hiç. Hem zayıf ne öyle, afrikalı gibi.-

Sigara -mümkünse- içmiyor olsun, alkole karşı olmasın ama her gün her gün içmesin.

Karşıma çıkan çocuk ise;
Bildiğin kocaman, iri yarı hayvan gibi bir şey, bir sarılsa kaybolurum o derece. Kumral, yenilesi :) Sigara alkol dışında tüketmiyor ve alkolle arası FAZLA iyi.

Ama parti resimlerine baktığımda mekandaki kız, bir erkeğe sarmaş dolaş. Ve 10 kişilerse 3ü kız 2 sap var. Saplardan biri benim hoşlandığım.

Bu iş olur mu bilemiyorum. Ama çok uzun zamandır, birini istemiyordum. Bu olsun istiyorum. Ama onun istediği gibi değil, benim istediğim gibi. Eğer olmazsa, sırf onun istediği kızlardan olmadığım için olmayacak.